Ve bennn

Fotoğrafım
Hiç ilk görüşte aşık olmadım. Baktım, konuştum ve bana en çok acı çektirebilecek olanı seçtim.

26 Şubat 2011 Cumartesi

aSkın tarifiydin sEn!

Nasıl yapardım başladığımız zamanın betimlemesini.. Yıllardır karsımda olan adam, hele ki kardeşim dediğim her derdimi anlattığım kişi... Sebepsizce, durup dururken farklı göründü gözüme. Her haraketinde bir mana aramaya başladım. Bir avuç kelebek yutmuştum sanki içimde kıpraşıyorlardı. Ve en ilginç şey tüm bunlar 3 saniyenin içinde oluvermişti..
Bu yüzden sanki sihirli bir değnek dokundu bana ve birden değişti dünya demiştim.. Sen hiç emin olamadın aşkımdan. Aylarca sana bunu ispatlamaya çalıştım. sıkıldım, bunaldım, yoruldum... Ama hiç vazgeçmedim ben.
En güvendiğimi bulmuştum çünkü. Onu kaybetmek aptallık olurdu. Ve seni öyle çok sevdim ki ben, senin beni sessiz sedasız sevdiğin 3 yılın hakkını çıkarmak istedim. Çok sevdim. Çok da sevildim inkar etmem. Sevdik... Peki neydi bizi bu hale getiren?

^Biz birbirimize göre değildik. En başından beri. Bunu hep aşkımızın arkasına sakladık ama... Senin aşkın yetmedi demek ki. Ben hala bunun doğru olduğunu bile bile inkar edebilirken, benim aşkım tüm gerçekleri örtebilirken... Senin aşkın kısa geldi sevgilim. Sen de doğru olanı yaptın, ayağını aşkına göre uzattın ve vazgeçtin benden...^

Şimdi isyanım varsa sana, kötü söz söylediysem... Eşşek değilsin ya, anla: Canımın acısından. Güvenimin, bağlılığımın, umutlarımın boşa çıkmasından.. Elime tutuşturulan aşkımla kendimi yalnızlıkta buluşumdan...

Fazlasını deşifre etmeye küzum yok. İlk kez ama bil ki son kez ben kaybettim. Çünkü bundan sonra hayatımda kimseye gitmeyecekmiş gibi davranmayacağım. Bana hayatla ilgili birçok şey gibi bu büyük bilgiyi de sen öğrettin. Teşekkür ederim sevgilim, her şey için...

26 Aralık 2010 Pazar

Martıların ihaneti...

Martılar terk etti denizi. Az önce çığlık çğlığa, yeryüzünü kıskandırırcasına aşk yapıyorlardı oysa... Martılar yok diye denize bakmak istemiyor kimse. Nasıl bütünleştirmişsek deniz ve martıyı, yalnızken anlamsız geliyor işte.

Şimdiyse gökyüzünde martı. Denizin gözleri önünde kanat çırpıyor başka bir tene. Nasılsa deniz hep aynı yerde. Benim de böyle bekleyenim olsa ben de tadardım gökyüzünün kokusunu. İhanetin mayhoşluğunu hissederken damağımda, bırakırdım acısını denize..

İşte yine geldi. Tekrardan bıraktı bedenini denize. Denizse yeniden sarıp sarmaladı onu. Hiç çekinmeden açtı içini. Balıklarından verdi ona. Aşkla doyurdu sevdiğinin karnını. Martıysa hiç utanmadan yedi denizin yaşama umutlarını Gagasıyla parçaladığı şeyin bir yürek olduğunu düşünmeden...

Tam da bu sırada sahile indi bir genç kız. Siyah botları, pembe atkısı, sarı teni ve beyaz bir çantası vardı. Yüreğindeki ateşin renginde bir ruj sürmüştü. Gözlerindeki dehşet kadar maviydi beresi. Başını gökyüzüne kaldırdığında ensesinden yere düştü. Eğilip almaya tenezzül etmedi. Devam etti bir ihanetin failine bakmaya.

Kızdı, çok kızdı. Tanık olduğu şeyi yakıştırmadı doğaya.''Siz de mi sahip çıkamadınız sadakate?'' diyordu. Hıncını alıp denize indirdiğinde başını, masumiyetin hüznüyle düştü melekler gözlerinden. Yağmur damlalarından sandı yanaklarındaki ıslaklığı. Denizden kopup gelen birkaç tuzlu suyun soğukluğunu hissedince fark etti gözyaşlarının sıcaklığını..

Omzunda hissettiği bir elle irkildi.Dönüp baktığında başka bir ihanetin faili vardı karşısında. Ama bu fail ihanetin yalnızca mayhoşluğunu değil, acısını da duymuş kı gelmiş buraya kadar.

''Ne var'' dedi gözleri, içindeki dehşeti kusarken. Martı misali sarıp sarmalanacak yar arıyordu karşısındaki hiç adam. Ama kızın yüreği deniz kadar büyük değildi. Taşıyamazdı ki... ''Ne işin var burada'' diyebildi dili. ''Sana geldim, senin olmaya geldim'' dedi sevdiği. Sustu. Yaşlarını silerken matem bulaştı ellerine. Üstüne sildi. Her yanını kapladı... ''Ben deniz değilim ki'' dedi. Anlayamadı genç adam. ''Nasıl'' diye sorduysa da cevabını duyamadı.

Eğildi. bneresini aldı ve siyah botlarının içindeki ayaklarını sürüdü genç kız. Ne silveti kaldı ardında, ne sesi. Adamsa, ne gitme dur diyebildi, ne de peşinden koşabildi. İhanetin affedicisi olan denizin koynuna girdi. Karanlıktan sonsuzluğa doğru ilerledi...

10 Kasım 2010 Çarşamba

Meleğimm

Merhaba Meleğim;
Bir yol ayrımındayız sanki. Ya ben zincirlere bağlı bu kalbimi sökeceğim, kan revan içindeki acılarımla yürüyeceğim tek başıma; ya da diğer yolda o zincirlerle aşkımı sürümeye çalışacağım.
Çok ağır Meleğim. Aşkım o kadar büyük ki, küçücük kalbimin gücü yetmiyor. Zincirler gerildikçe geriliyor ve kalbim... Adı konmaz sancılar yaşıyor.
Benim bile tarifini yapamadığım bir sonsuzluktayım şimdi. Bu bir boşluk ama bu boşluk öyle çok dolu ki, adım atacak yer yok. Yine yalnızım görüyor musun? Kirpiklerimin arasından sıyrılan bir damla yaş: ses olup dağlara taşlara çarpıyor, yankılanarak bir damla su edasıyla süzülüyor yanaklarımdan.Ve ben aşkımı haykırırcasına susuyorum.
Susuyorum çünkü konuşamıyorum. Seni incitmemek için. Yazıyorum kere yazıyorum. Şimdiyse ben. Delireceğimden korkuyorum.
Aslını istersen bazen deliresim gelmiyor da değil. O zaman konuşmaktan korkmam belki. Belki o zaman kaybetmekten korkmam. Böylesine, tanımadığım insanlar olup, uğruna kendimden vazgeçmem. Evet vazgeçtim artık ben. Kendimden, geleceğimden ve en önemlisi ailemden. Artık senin için vazgeçebileceğim bir şeyim kalmadı. Bir tek SEN'im varsın. Bir tek ondan vazgeçemiyorum işte. Senin için bile...
Yazıyorum kere yazıyorum ama... Keşke bilsem okuyacağını. Keşke bilsem beni anlayacağını... Olsun Meleğim. Benim olman bile yeter. Belki biz hakkını veremiyoruz aşkın belki de aşk bile böylesine tutku görmedi, kabul etmiyor fazlasını. Kim bilir.
Ben yine de tüm acılara dayanıp, aşkımı taşımayı seçiyorum. Belki sen görürsün ve yardım edersin birlikte rahat yürürüz bu yolda, ya da ben de aşkımla birlikte ölürüm. Başka bir yol yok artık Meleğim. Seni seviyorum...

5 Kasım 2010 Cuma

2x+y-y+8=?

Ne kadar uğraşsam da çıkamıyorum bazen yolun sonuna. Tıkanıyorum ve devam etmek istemiyorum bazen. Hani şu senin ^Çok da tın anasını satayım hiç olmazsa....^ lı cümlelerin var ya. Onlardan kurmak istiyorum ama onu bile beceremiyorum işte.
Hani şu nefret ettiğim Matematik'te sorular oluyor ya. Sen daha iyi bilirsin. Kareler, kökler, artılar, eksiler... Hani şu bir ton işlem gerektiren ama aslında ''Hepsinin toplamından kendisini çıkarınca kaç kalır' demek isteyen sorular. Ayni öyle işte. Çalışıyorum, çabalıyorum, uğraşıyorum, didiniyorum ama ^= 0^ her zaman.'' Ne yani?'' diyorum ''Dalga mı geçiyor bu soruyu soranlar?''.
Yok ya bu iş böyle olmaz. Hayır yani imkan yok ben o kadar emek verip çözdüm sorunlarımı elime geçen değersiz bir 0 olmamalı. Benim mükafatım binler olmalı. Binlerin kareleri olmalı. Hatta üssüne o kadar büyük sayılar yazılmalı ki değmeli benim emeğime. Ama yok işte. Al sana koca bir 0. Hadi diğer soruyu çöz bakalım diyor hayat her defasında.
Oysa ne çok sorunlarımız varmış bizim. Oysa ben ne dertliymişim. Oysa ne kadar suçluymuşum. Ne bencil, ne nankörmüşüm. Öyle miyim? Beni kaybetmekten korkmayan biri için mi? Belki öyle olsan hiç değilse bu kadar küçük hissetmem kendimi.